En az 40 kitabı Fransızcadan Türkçeye kazandıran şair, yazar ve çevirmen Cemal Süreya'nın vefatının ardından 35 sene geçti.

“Ölüyorum tanrım, bu da oldu işte.
Her ölüm erken ölümdür, biliyorum tanrım.
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat, fena değildir...
Üstü kalsın...”
Şiirin yanı sıra deneme, çocuk kitabı, günce, derleme ve tenkit yazıları kaleme alan, şiir ve tercümeler yapan edebiyatçının gerçek adı Cemalettin Seber.
1931 yılında Erzincan’da doğan Cemal Süreya, annesi Gülbeyaz ve babası Hüseyin ile birlikte çocukluk dönemini burada geçirdikten sonra, 1938 yılında çıkan Dersim İsyanı ile ailesi Bilecik’e sürgün edildi.
Sürgünden kısa bir süre sonra henüz 23 yaşında olan annesini kaybetti. Bu dönemde babası, öğrenimini büyük kentte yapması için İstanbul’a halasının yanına gönderdi.
Babası Hüseyin Bey, bir yıl sonra annesiyle iki kızını da İstanbul’a gönderdi, üçüncü yıl da kendisi çocuklarının yanına giderek İstanbul’da çalışmaya başladı. Ancak bir süre sonra yeniden sürgün yurtları olan Bilecik’e geri dönmek durumunda kaldılar.
Edebiyatla ilişkisi çocukken başladı
Süreya’nın edebiyatla ilgisi çok küçük yaşlarda başladı. Küçük yaşlarda annesinden dinlediği halk hikayeleri “şairlik duygusunun” ortaya çıkmasına yardımcı oldu.
Ortaokul yıllarında okuduğu Dostoyevski ise ona adeta yeni bir dünyanın kapısını araladı.
Bu yıllarda şair olma arzusunun ilk nüvelerini hisseden Cemal Süreya, ilk aşkı olan (sonradan ilk eşi) Seniha’ya şiirler yazmış ve bu yüzden kendisine “Şair”, Âşık” gibi adlar verildi.
1944’te Bilecik Ortaokulu’na başlayan Cemal Süreya, üvey anne Esma’nın gelişiyle evden kurtulmak için babasından gizli sınava girip “parasız yatılı” okumaya hak kazandı. Okul yıllarında Türkçe ve edebiyat derslerindeki başarısı ile öğretmenlerinin dikkatini çekti.
Okuldan arta kalan vakitlerini Bakırcılar Çarşısı’ndaki Halkevi Kitaplığı’nda geçiren Cemal Süreya, bu dönemde kendi ifadesiyle “kötü romanlar” okudu.
1947’de yine parasız yatılı olarak Haydarpaşa Lisesi’ne girdi. Lise yıllarında edebiyata ilgisi oldukça derinleşmiş, kendi kendine eski yazıyı öğrendi ve özellikle eski edebiyata araştırmacı bir gözle bakmaya başladı.
Üniversite eğitimini Ankara’da aldı
Liseyi bitirdikten sonra 1950’de Mülkiye’nin Maliye bölümünü kazanınca hayatına Ankara’ya devam etti. Ankara’daki dört yıl, dünya görüşünün, kişiliğinin ve sanatının oluşumunda önemli bir rol oynadı.
1953’te henüz daha üniversite öğrencisiyken Seniha Hanım ile evledi.
Şiire çocuk yaşlarda ilgi duyan Süreya'nın ilk şiiri "Şarkısı Beyaz", 1953'te "Mülkiye" adlı okul dergisinde çıktı. Cemal Süreya, "İkinci Yeni" şiir hareketinin öncülerinden biri kabul edildi.
Şiirlerindeki ironiyi ortaya koyan "Gül" şiiri, Yeditepe dergisinde yayınlandığında 23 yaşında olan Süreya, Sezai Karakoç, Muzaffer Erdost, Nihat Kemal Eren ve Hasan Basri ile yakın arkadaş oldu.
1954 yılında Mülkiye’den mezun oldu ve aynı yıl Eskişehir Vergi Dairesi’nde stajyer olarak göreve başladı. 1955’te Ayçe adlı bir kızları oldu ve aynı yıl Maliye Müfettiş Muavini olarak İstanbul’a atandı.
Usta şair, hem şiirleri hem de yazılarının yayımlanmasının ardından dergi çıkarma düşüncesi içine girdi. Süreya, "Papirüs" dergisinin ilk sayısını yayımladı, ikinci sayıdan sonra 8 ay ara veren şair, üç sayı sonra dergiyi kapattı.